Değerli arkadaşlar Başbakanımızın Zonguldak' ta meydana gelen maden ocağı faciasına "kader demesine eleştirenlere "Senin kazaya kadere imanın yoksa git onu Diyanet İşleri ile konuş" demiş. Erdoğan'ın bu sözlerini medyada yanıtlayanlar arasında Hüriyet'te yazan Nuray Mert şöyle cevap vermiştir..
ZONGULDAK'taki feci maden kazasına dair sorgulamaya girişenlere karşı, Başbakan "kaza ve kadere imanı olmayanlarla tartışmam" demiş. Ne büyük laf! Ne ağır laf! Ne kibir! İnananlara göre, kaderin nasıl tecelli ettiğini sadece yaratıcısı bilir. Müminlerden beklenen, kader tecelli ederken "hayra" vesile olanlardan olmaya çalışmaktır. Para hırsı ile yola çıkıp, insan canını hiçe saymanın kaderle ilgisi olsa olsa, kadere "şer" ile vesile olmak olabilir. Gerisini, gerekirse, Başbakanımızın dediği gibi, Diyanet İşleri Başkanımıza sorarız, ama bu kadarını bilmek için sıradan inançlı biri olmak yeter! Demiştir....
Değerli arkadaşlar; Bende diyorumki, Zonguldak'ta yeraltında can verenlerin, yüce Allah' ın kulu olarak yaşama hakkı ve yaşam hukuku yok mu? Bu iktidar, Hz. Ömer adaletini uygulayacak kadar dini bilgilere sahip değilmi?
Diğer taraftan; Adalet ölçüsünü maden ocağının güvenliğini, alınan tedbirleri ve ihmali araştırmadan olayın sorumluluğunu kadere havale etmek kadar abeste iştigal bir durum olabilirmi?
Hele birde bunu Türkiye Cumhuriyet' ini sevk ve iadare etme yetkisinie sahip olanın bu söylemi kadar yanlış bir o kadarda acı ve düşündürücü daha ne olabilir? Siyasi iktidarlar; iş paraya, pula, iktidara, hırsa gelince kul düzenine, kul terazisine talip,, fakat sorumluluğa, hesaba gelince kaza kadere sığınıyorlar. Kadere, kutsala sığınarak, yüce dinimiz İslamı kullanarak adaletten kaçmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar.
İşte dostlar tam bu noktada Laiklik bu nedenle lüzumludur. Çünkü, her şeyi Allah' a havale etmek "kaza ve kader" diye sorumluluktan yan çizmek hangi ahlak ve din anlayışına uyar...
Sizlere soruyorum bunun adı dini kullanmak değilde nedir? Laik bir ülkede, herkesten beklenen asgari adalet, hakkaniyet dairesinde davranmak, sorumluluk üstlenmek, hesap vermek! İnanan bir siyasetçi olmak kadar erdemli olmak gerekmezmi? Bir başbakan halka olan hitabında ve yaptığı değerlendirmede işin içine dini, imanı, kazayı, kaderi sokuyorsa,,,,,
Diyebileceğim ancak ve ancak,
Vay bu memleketin haline.......... Geçmiş olsun....................Her şey için artık çok geç.............
Bu ve benzeri kazalarda vefat eden insanlarımıza Allah'tan rahmet dilerim. Kader böyle takdir etmiş ama, yakınlara teselli yok mu diyor insan. Elbet teselli imanda. İman ne diyor? Onlar inşaallah şehit oldular. Cennette sizi bekliyor. Ki bunu Muhbir-i Sadık, yani doğru haber veren Peygamberimiz ve Kur'an haber veriyor. Yoksa maddi gözle bakmak, onlar telef oldu diye düşünmek hem onlara zulüm olur, hem de yakınlarına. Mesuliyeti olanlar, elbet Allah'a hesap verecektir.
Kader, Allah'ın olmuş ve olacak herşeyi bilmesidir. Bilmenin insan iradesine tesiri yoktur. Belki destekler. Kader, halk için iki yerde caridir: 1. Geçmiş için, 2. Musibetler için ki bunlar da ümitsizliğin ve hüznün ilacıdır. Musibet geldiğinde, kaderimde varmış der, kadere teslim olur, kederden emin olur. Yoksa gelecek için ve günah işlemekte geçerli değildir. Cüz-i irade mesuldür.